Haber sitelerinin ve gazetelerin sloganlarında “gerçek, doğru, tarafsız, güncel, yorumsuz, araştırmacı, dürüst” gibi kelimeleri sıkça kullandığını, sloganlarını genellikle bu kelimelerin farklı bileşenlerinden oluşturduklarını farketmişsinizdir. Peki gerçekten iddia ettikleri gibi yayınlarında tarafsız kalabilmekte midirler, her sundukları doğru mudur, gerçekleri mi sunarlar yoksa bazen aslı olmayan bilgiler de ürettikleri olur mu?

Genel anlamda kitle iletişim araçlarının (medyanın) takipçileri açısından önemi ve faydası bilgiye hızla ulaşmayı sağlamalarıdır. Medyayı takip edenlerin öncelikli amacı doğru bir şekilde enforme olmaktır.  (bilgilenmektir)  Bu nedenle medya kuruluşlarının enformasyonu sağlarken sloganlarında iddia ettikleri gibi bilgiyi gerçek doğru tarafsız vb. ilkelere uygun şekilde sunabilmeleri önemlidir.

Medya kuruluşları bu iddia ettikleri şekilde davranmadıkları, ilkelerinin dışına çıktıklarında ise “ propaganda, manipülasyon, dezenformasyon, misenformasyon” gibi durumlarla karşılaşıyoruz.

Bu yazının konusu dezenformasyon olduğu için öncelikle kelimenin Türk Dil Kurumu’ndaki karşılığını verelim: Dezenformasyon, bilginin çarpıtılmasıdır.

Daha geniş anlamda ise “eksik, yanlış ya da bir başka deyişle inandırıcı olmaktan uzak bilgilerin, belli bir kitleyi gerçekler hakkında yanıltmak amacıyla yayılmasıdır.” (Fetzer, 2003).

Misenformasyondan farkı bu yanıltma işinin hataen değil kasıtlı olmasıdır.106

 Kasıtlı olarak bilgiyi çarpıtmak isteyenler, bilgi üzerinde ne tür değişiklikler ile bunu sağlayabilirler?

1. Direk yalan bilgi üreterek,

2. Bilgiyi yalan olan başka bir bilgi ile harmanlayarak,

3. Bilgiyi eksik sunarak (gerçeğin sadece bir kısmını bütünmüş gibi sunarak)

4. Fazladan çarpıtıcı bilgi ekleyerek,

5. vb.

Tarihe bakıldığında belkide ilk olarak kasıtlı yanlış bilgilendirmenin şeytan tarafından yapıldığı görülebilir. Nitekim Kuran-ı Kerim’de bildirildiğine göre şeytan ilk insan olan Hz.Adem’e “yasak ağaçtan yemesi halinde sınırsız olarak cennette kalabileceği” yanlış bilgisini süsleyerek aktarmış; böylece onu ikna ederek cennetten çıkmasına sebep olmuştur.

Yine Kuran’da Şeytan’ın Allah’u Tealaya “Madem ki beni (rahmet ve cennetinden kovup) azgın bıraktın; andolsun ki ben de insanlar(ı saptırmak) için senin doğru yolunda onlar için (pusu kurup) oturacağım.” (Araf 17) diyerek insanları saptırmaya devam edeceği bildirilmektedir.

Bu anlamda kasıtlı olarak yanlış bilgilendirmenin şeytani bir eylem olduğundan bahsedilebilir.

İçinde bulunduğumuz zamanda teknoloji sürekli gelişmekte, bu da gelişmelere paralel olarak bilginin üretilmesini ve transferini kolaylaştırmaktadır. Bu yeni durum insanların, toplumların ve devletlerin geleneksel yaklaşımlarında pek çok değişikliği getirmiştir. Bu değişiklikler içinde dezenformasyonla direk alakalı olan bir kavram var: BİLGİ SAVAŞLARI

Bilgi savaşlarının geleneksel savaşlardan çok farkı var. Bilgi savaşında bir adım önde giden ülkeler,

120kendi askerlerinin can kaybı olmadan tüm istediklerini elde edebilirler. Sadece bilgiyi yöneterek, kendisine düşman olan iki ülkeyi birbirine düşürebilir, düşmanı olan ülkedeki iç ayrılıkları körükleyip iç savaş çıkartabilirler. Toplumları rahatça yönlendirebilir, yöneticilerini kendi istedikleri yönde belirlemelerini sağlayabilirler… Düşmanı olduğu ülke insanının parasını, o ülkenin yeraltı zenginliklerini kendi ülkelerine aktarabilirler..  Üstelik savaşta karşı tarafa zarar vermek normaldir anlayışıyla verdikleri zarardan ötürü vicdan azabı da duymazlar.

Bütün bunları yaparken karşı tarafa onlarla savaşmakta olduklarını bile hissettirmezler. Bilgi savaşları sürekli devam eden ilan edilmemiş savaşlardır. Düşmanlarının zihinlerini yavaş yavaş işgal edip, farkettirmeden onları ikna ederek, köleleştirerek, kendi çıkarları için yeri geldiğinde canını bile veren topluluklar haline getirebilirler. Bütün bunları yaparken de medyayı ustaca kullanırlar.

Bilgi savaşlarında dezenformasyon da dahil bilgiyi ve algıları yönetmeye yönelik her türlü yöntem kullanılır.

Sıcak savaşlarda da dezenformasyon kitleleri ikna etmek amacıyla kullanılan bir yöntemdir. Amerika’lı yetkililerin Irak’a girmeden önce “Saddam kitle imha silahlarına sahip” benzeri bilgiler sunup, savaş sonunda kitle imha silahı bulamadıklarını itiraf etmelerini hatırlarsınız. Bu örnek dezenformasyonun rolünü ve önemini kısmen anlatır: http://www.akradyo.net/9719669239,59243,9,ABD-savasi-bitirdi-Iraka-enkaz-kaldi.aspx

Bunula birlikte dezenformasyon sadece savaşlarda kullanılmaz.

Bir politikacı, oy toplamak için kullanabilir. Bir hükümet, kanun çıkarmak için toplumu ikna ederken kullanabilir

İş dünyasında da çeşitli şekillerde çarpıtılmış bilgi ile karşılaşılabilir. Örneğin bir firma rakibini karalamak için kullanabilir. Rakip ürün/hizmet hakkında asılsız bir iddia içeren haber hazırlayanlar facebook, twitter gibi bir sosyal ortamda çok geniş kitlelere ulaştırabilir. Sonrasında bu haberin asılsız olduğuyla ilgili bir açıklama yayınlansa bile olumsuz haberin yayıldığı kadar geniş kitlelere yayılmayacaktır. (“X firması çalışanlarına namaz kıldırmıyor, Y firmasının ürününde zararlı katkı maddesi tespit edildi” gibi haberlerle karşılaşıldığında, bu haberlerin doğruluğunu araştırmadan önce ne hemen reddetmeli ne de hemen inanmalıdır.)

İdeolojik olarak saptırmak amacıyla da kişi/kurum/topluluklar hakkında dezenformasyon yapılabilir. Bu şekilde yapılan dezenformasyonda, bilginin yanlış olduğu sonradan ortaya çıksa bile artık telafisi mümkün değildir veya istenildiği şekilde zihinlerde kötü yönde iz bırakılmıştır (gazetelerin manşetten adam karalama safsatası yapıp sonraki gün arka sayfadan küçük bir metinle özür dilemesi gibi)

Dezenformasyonda fotoğraf, video gibi her çeşit materyal kullanılabilir. Örneğin bir konuda bir video yayınlanır. Hâlbuki o video, iddia edilen olayla ilgili olmayabilir,  iddia edilen zamanda, iddia edilen mekanda hata iddia edilen ülkede bile çekilmemiş olabilir.

Bilgi kaynakları dezenformasyon kaynağı olarak kullanılabilir. Örneğin kimin tarafından hazırlandığı belli olmayan, bilgisayarı ve interneti olan herkesin katkı sunabileceği internet ansiklopedilerinin, internet sözlüklerinin gizli servisler, devletler, medya organları veya şirketler tarafından tahribata uğratılabileceği unutulmamalıdır.

Dezenformasyona sadece internette değil sosyal hayatın içinde de maruz kalınabilir. Yanımızdaki bir arkadaşımız bize farkında olmadan dezenforme bilgiler iletebilir çünkü o da herhangi bir kaynaktan dezenforme bilgiler almış olabilir. (Bu noktada bilgiyi bize aktaran kişinin güvenilirliği ile yetinmeden, bilgiyi ilk çıkartan ana kaynağın güvenilirliğini de sorgulamamız gerektiği ortaya çıkmaktadır)

Maalesef teknoloji enforme olmamızı kolaylaştırdığı kadar, dezenforme olmamızı da aynı oranda artırdı.

Peki dezenformasyondan korunmak için ne yapılabilir?

Yazının başında şeytanın yaptığı dezenformasyondan ve bilgi savaşlarından bahsedildi. Madem ki farkına varmamış olsak bile bilgi savaşının ortasında duruyor olma ihtimalimiz var, o halde her bilgiyi kritik analitik düşünme süzgecinden geçirmeden, doğruluğunu araştırmadan hemen inanmamalı, özellikle de kötülüğü ile meşhur olan bir kaynaktan bilgi geldiğinde bu bilgiye karşı daha da dikkatli olmalıdır. Nitekim ayette: “Ey iman edenler! Şayet bir fâsık (yalancı/günahkâr) size bir haber getirirse, doğruluğunu araştırın. (Yoksa) bilmeyerek bir kavme kötülük eder de, yaptığınıza kesinlikle pişman olursunuz.” denilmektedir. (Hucurat,6)

83 Konuyla ilgili olarak aşağıdaki örneklerden istifade edebilirsiniz:

1. ..geçen yılki 19 Mayıs kutlamaları sırasında İstanbul Şişli’de çekilen Türk Bayrağı fotoğrafı sanki Gaziantep’te çekilmiş gibi Facebook’ta yayınlandı. Fotoğraf kısa sürede binlerce kişi tarafından paylaşıldı. Özellikle Diyarbakır’daki nevruz kutlamaları sonrası fotoğraf ırkçı yorumların da artmasına neden oldu. Fotoğrafı çeken Mustafa Küçük sosyal medyadaki dezenformasyona dikkat çekti ve fotoğrafın öyküsünü anlattı….
http://www.yazete.com/gundem/sosyal-medyada-tehlikeli-dezenformasyon-580208.html
2. İngiltere’nin çok satan gazetesi Daily Star’ın muhabirlerinden Richard Peppiatt, geçtiğimiz bahar aylarında artık “İslam aleyhine haber uydurmak istemiyorum” diyerek ve gazetesinin yönetimini sert şekilde suçlayan Guardian’daki açık mektubu ile istifa etmişti. Peppiatt yazdığı kamuya açık mektupta, gazetesinin kendisine “resmen var olmayan bir İslami tehdide karşı haberler uydurmasını” emrettiğini anlattı. Gazetede çalışırken, “gerçekle alakası olmayan”, “Müslümanlar’ı kötü olarak gösteren”, “tamamen hayal ürünü”haberler uydurduğunu itiraf etti. İngiltere’de yaşayan Müslümanlar istiyor diye umumi tuvaletlerde alafranga klozetlerin kaldırılıp yerine alaturka tuvalet taşının konulacağını yazdığını, “İngiliz halkı uyuma, tuvaletine sahip çık” gibi manşetler attığını anlattı…. “Temel hedef, İngiliz Savunma Ligi’ni gaza getirmekti. Sürekli Müslümanların ülke güvenliği için nasıl tehlikeli olduğunu, göçmenlerin işsizlik sorununu körüklediğini anlatıyorduk. Bir seferinde Müslümanların Hintli sih kılığına girip, giydikleri türbanların içine bomba koyarak, uçakları havada patlatacağı haberini .. uydurdum. Elbette böyle durumlarda hemen ‘adının açıklanmasını istemeyen üst düzey bir emniyet yetkilisinden’ aldığımız bilgilere göre diye lafa başlardım. Başlık da hazırdı. İngiltere’yi bekleyen türban saldırısı.” http://www.medyaokuryazar.com/ingiltereden-uydurma-haber-itiraflari/
3. Medya Tekzip Merkezi, Türkiye’de basınının 1 Ocak 2012 ile 9 Aralık 2012 tarihleri arasındaki 11 aylık “tekzip karnesi”ni çıkardı….Medya Tekzip Merkezi’nin düzenli olarak yaptığı taramalar sonucu elde ettiği verilere göre; Hürriyet, Milliyet, Habertürk, Cumhuriyet, Sabah, Aydınlık, Vatan, Taraf, Takvim ve Sözcü söz konusu 11 aylık dönemde en çok tekzip, yalanlanmış haber ve düzeltme yayınlayan gazeteler oldu. http://www.kritikanalitik.com/ne-kadar-yalan-o-kadar-tekzip/
4. Konuyla ilgili bir fıkra:
Adam trafikte çok süratli bir şekilde  giderken polise yakalanır. Kenara çeker arabadan iner:
– Buyrun memur bey
– Beyefendi aşırı hız yaptığınız için sizi durdurmak zorundayım, ehliyetiniz lütfen?
– Ehliyetim yok, son yaptığım kazada ehliyetime el koydular, memur bey.
– Peki aracınızın ruhsatını görebilir miyim?
– Araba benim değil memur bey, çaldım ben bu arabayı
– Anlamadım nasıl yani, siz bu arabayı çaldınız öyle mi???
– Evet memur bey, durun bir dakika torpido gözünde ruhsat olacaktı, silahımı oraya koyarken ruhsat gibi bir şeyi gördüm galiba
Polis iyice şaşırır:
– Torpido gözünde silah mı var? !!!
– Evet memur bey, bu arabanın sahibi kadını vurduktan sonra cesedi bagaja koydum silahı da torpido gözüne koydum
– Bir de bagajda ceset mi var? !!!
– Evet memur bey
Trafik polisi bunu duyar duymaz amirini arar, arabanın etrafı bir anda polislerle dolar ve adamı sorguya alırlar. Ekipler amiri adamın ehliyetini ister, adam ehliyetini çıkarır ki ehliyet geçerli, temiz, hiçbir anormallik yok. Bunun üzerine adamın ruhsatını ister, adam çıkartır ruhsatı da verir, ekipler amiri yine bakar ki araba adama ait. Derken adamdan torpido gözünü açmasını ister, adam açınca ortaya çıkar ki orada da silah falan yok. Ekipler amiri bir de bagaja bakmak ister adam bagajı açar orada da ne ceset ne başka bir şey var. Bunun üzerine ekipler amiri “çok garip, sizi durduran memurun anlattığına göre bu arabanın bir kadına ait olduğunu söylemişsiniz, kadını öldürüp cesedi bagaja, silahı da torpido gözüne koymuşsunuz…”

Adam güler: İnanamıyorum. O şimdi benim için “aşırı hızlı gidiyordu” da demiştir…

evetama