07.02.2006

Zinde Sosyal Gelişim Derneği tarafından organize edilen KAD platformu Temmuz ayı programı “Çin Ekseninde Pasifik Ülkeleri ve Türkiye” başlığı altında Server Kültür Merkezinde gerçekleştirildi.
“Çin Ekseninde Pasifik Ülkeleri ve Türkiye” konusunda Çin’in tarihi gelişimi, bu günkü durumu ve gelecekteki muhtemel gücü, Bilgi üniversitesi Öğretim Görevlisi İlhan Güllü tarafından katılımcılara aktarıldı. İlhan Güllü 19. yy’ deki Çin ile 21.yy’ deki Çin’in farklı olduğuna dikkat çekerek Çin’in yakın tarihinin en önemli yıllarını sıraladı. 1840-1915 yakın çağ, 1915-1949 Yeni Demokrasi Devrimi, 1949- …… Çin Halk Cumhuriyeti yıllarıdır. Çin dünyanın en büyük ordusuna sahiptir. 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü(DTÖ) üye olmuştur. Dünya’da GSMH ‘ı en yüksek olan ülkedir. Çin’de kişi başına düşen gelir çok düşüktür (yıllık 1200$) 1.3 milyarlık nüfusu ile bütün ülkeler için çok iyi bir pazar görünümündedir.” ifadesini kullandı.

KÜRESELLEŞMEDE İLK AKLA GELEN LABORATUAR ÇİN’DİR 

Dünyada iki kutup vardır, iki kutuplu Dünya’da (1980 sonlarına kadar) ABD karşısında sadece Rusya olduğunu kaydeden Güllü, “Bu yüzden ülkeler istedikleri tarafta yer alabiliyordu. Diğer ülkeler taraf seçiminde Çin’den büyük oranda etkileniyorlardı. Çin 3 Dünya denilen kuramı geliştirmiştir. Bu kuramla birlikte kapitalist yada sosyalist olmayan ülkeler gelişmiş ve güçlenmemiştir. Küresel aktöre dönüşen Çin’in gelişimi, sadece Asya bölgesinde değil, dünyanın bütün ülkelerini etkilemektedir. Diğer Pasifik ülkeleri ile birlikte Hindistan ve Çin arasındaki ilişkinin önemli jeopolitik sonuçları vardır: İkili ilişkideki herhangi bir anlaşmazlık Çin’in diğer komşuları ile olan ilişkilerini de etkileyebilir. Hindistan ve Çin arasında karşılıklı güvene dayanan ve istikrarlı bir ilişki, Çin’in kendine olan güvenini artırmakla kalmayıp bölgedeki diğer ilişkilerinin bozulmasına karşı bir denge unsuru olacaktır. Küreselleşmede ilk akla gelen laboratuar Çin’dir.” İfadesini kullandı.

TÜRK ÇİN TİCARET İLİŞKİLERİ 

İlhan Güllü konuşmasında Türk ve Çin ilişkileri konusunda ise “Köklü bir tarihi ifade eden Türk-Çin ilişkilerine, iki binli yıllarda dış ticaretin Türkiye aleyhine artması şeklinde yansımıştır. Şu anki Çin hükümeti ile 1974 yılında yapılan anlaşma gereği ticari ilişkiler bu tarihten sonra Türk Hükümeti ile yürütülüyor. 1 Ocak 2005 yılında gümrük vergileri sınırlandırıldı. Rekabet gücü olmayan firmaların pazara çıkma olasılığı çok zayıftır. Bu yüzden Çin malları son yıllarda kaliteyi arttırma yoluna gitmeye başlamıştır. Çin’deki gelişmeler son birkaç yıldan beri Türkiye gündemine damgasını vurmuştur. Ancak Çin’in yükselişi, ülkemizde Dünya Ticaret Örgütü’nün tekstil kotalarının kaldırılmasına ilişkin kararının Türk dış ticaretine olumsuz etkisi çerçevesinde değerlendirilmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti, Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı ülkeler arasında 19. sırada yer alırken, en çok ithalat yaptığı ülkeler arasında ise 8. sıradadır. 2003 yılı dış ticaret verilerine göre Çin Halk Cumhuriyeti 492 milyon dolar değerindeki ihracatı ile Türk dış ticareti içinde % 1,05 oranında pay almıştır. Aynı yıl 2.5 milyar dolar değerindeki ithalat ile Türk dış ticaretindeki içindeki payı % 3,78 olarak gerçekleşmiştir.” dedi.

İlhan Güllü, Türkiye’nin Çin ile olan dış ticaretinde açık vermesinin başlıca nedenleri şu şekilde sıraladı:

Çin’in izlediği dış ticaret politikasında ticaret yapma hakkı belirli firmalara verilmekte ve bu firmaların yaptığı ithalat ve ihracat da ayrı izne tabi olmaktadır. Çin pazarı küçük ve orta ölçekli firmalardan ziyade büyük firmaların hâkim olduğu bir pazara dönüşmüştür.
Gümrük vergisi oranlarının yüksek olması ve gümrük uygulamalarının eş güdümlü olmaması bu ülkeye ihracat için dezavantaj oluşturmaktadır.
Yabancı şirketlerin sadece üretim yapabilmek için ihracat izni alabilmeleri ithalatı sınırlamaktadır. Buna karşılık Türkiye’de vergi numarası olan gerçek ve tüzel kişilerin serbest olarak ithalat yapabilmektedirler.
Çin’deki üretim maliyetlerinin düşüklüğü, ürünlerinin fiyat yönünden rekabet gücünü artırmaktadır.
Türkiye’de kurulmuş bulunan çok sayıdaki Çin sermayeli şirketlerin varlığı Türkiye’nin ithalatını artırmaktadır. Gerçekte bu firmaların çoğu yerli sermayeli olup, Çin’den ithalat yapmak amacıyla kurulmuş firmalardır
Türk firmalarının bu ülkeye ihracat yapmalarını sağlayacak dağıtım kanalı gibi alt yapının hazırlanmamış olması Türk firmalarının Çin pazarına girmelerini zorlaştırmaktadır.
Yabancı yatırımcıların istedikleri tek şeyin istikrar olduğunu söyleyen İlhan Güllü, ne kadar kısa sürede rejim ya da sistem değişiklikleri olursa istikrarın aynı derecede gerileyeceğini ileri sürdü.

evetama